Strese Bağlı Artış Gösterebilen Sedef Hastalığında Beslenme Şekli Nasıl Olmalı?
Sedef Hastalığı ve
Beslenme İlişkisi
- Sedef hastalığı, genetik ve çevresel faktörlerle bağlantılı olarak ortaya çıkan inflamatuar bir deri hastalığıdır.
- Tedavi yöntemleri arasında topikal kremler, merhemler ve enjekte edilen steroidler bulunmaktadır.
- Beslenme ve sedef hastalığı arasındaki güçlü ilişki, artan literatürde açıkça görülmektedir.
Sedef Hastaları için Önerilen Besinler
- Balık yağı, omega-3 yağ asitleri içererek sedef hastalığı semptomlarına olumlu etki edebilir.
- Antioksidanlar, vücuttaki serbest radikallere karşı mücadelede yardımcı olarak sedef hastalığının şiddetini azaltabilir.
- Kurkumin, zerdeçal baharatından elde edilen bir bileşik olarak sedef hastalığı tedavisinde olumlu sonuçlar gösterebilir.
Kaçınılması Gereken Yiyecekler ve Öneriler
- Gıda tetikleyicileri arasında alkol, şeker, domates, glüten ve süt ürünleri sedef hastalığı semptomlarını şiddetlendirebilir.
- Omega-6 yağ asidi içeren kırmızı et ve yumurta gibi gıdaların tüketiminin azaltılması önerilir.
Sedef hastalığı(psoriasis) , şu anda dünya çapında 125 milyondan fazla insanı etkileyen, vücudun kendi dokularına karşı geliştirdiği, inflamatuar bir deri hastalığıdır ve genellikle vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılı döküntüler ve/veya kırmızı, iltihaplı deri yamaları ile tanımlanır.
Bu durumun ortaya çıkışının hem genetik hem de çevresel faktörlerle bağlantılı olduğu görülmektedir. Tedavi yöntemleri arasında topikal kremler, merhemler ve/veya enjekte edilen steroidler yer alır. Gittikçe artan sayıdaki literatür, yediklerimizle cildimiz arasındaki göze çarpan bağlantıyı vurguluyor. Sedef hastalığı ve beslenme arasındaki potansiyel olarak güçlü ilişki yıllar içerisinde daha net bir şekilde farkedilmiştir.
Sedef hastalığı için en iyi beslenme şekli nedir?
Sedef hastalığından muzdarip hasta grubu için en iyi beslenme yönetimi stratejileri hakkında bugün hangi yiyeceklerin yenilmesi ve kaçınılması gerektiği de dahil olmak üzere değinmeye çalışacağım.
Balık Yağı/Omega-3’ler
Balık yağı, anti-inflamatuar özellikleriyle bilinir ve bu nedenle onlarca yıldır potansiyel bir sedef hastalığı tedavisi olarak incelenmiştir. Bunun nedeni çoğunlukla, inflamatuar sitokinleri azaltma yeteneğine sahip olduğu düşünülen omega-3 yağ asitlerinin, eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) yüksek miktarda içermesidir.
2018 yılında Scandinavian Journal of Rheumatology’de yapılan klinik çalışma da, sedef hastalarının 24 hafta boyunca balık yağı ile desteklendiği ve genellikle durumun ciddiyeti ile ilişkili inflamatuar biyobelirteçlerde (lökotrien B4) önemli bir azalma bulduğu randomize bir çalışmada gösterilmiştir.
Journal of Clinical Rheumatology’de yayınlanan bir 2019 meta-analizi, omega-3-6-9 yağ asitlerini bir arada içeren takviye kullanımı ile eritem (cilt kızarıklığı), pullanma ve kaşıntı gibi sedef hastalığı semptomlarında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlemlendi. Balıktan beslenme ile omega-3 alımını içeren birkaç yeni çalışma olmasına rağmen, beslenmenize balık eklemek veya bir balık yağı takviyesi kullanmanın, sedef hastalığı olan biri için düşük riskli bir diyet stratejisi olabileceği yönündedir.
Beslenme Antioksidanları
Antioksidanlar, vücudumuzdaki serbest radikallerin neden olduğu hasarı önleme veya yavaşlatma potansiyeline sahip bileşiklerdir. Kanıtlar, vücutta serbest radikallerin birikmesinin, DNA modifikasyonunun yanı sıra inflamatuar sitokinlerin üretimi yoluyla sedef hastalığına katkıda bulunabileceğini göstermektedir.
Beslenmenize antioksidanları eklemek, potansiyel olarak serbest radikallerin neden olduğu bu hasarla mücadeleye yardımcı olabilir. Birkaç isim vermek gerekirse, C vitamini, E vitamini ve selenyum dahil olmak üzere sedef hastalığı üzerindeki etkileri açısından incelenen çok sayıda antioksidan vardır.
Sedef hastalarında spesifik antioksidan düzeylerinin potansiyel olarak hastalığın ciddiyeti ile bağlantılı olduğunu ve bu belirli antioksidanlardaki eksikliğin sedef hastalığı prevalansı ile ilişkili olduğunu gösteren çok sayıda çalışma yapılmıştır. Nutrition dergisinden 2009 yılında yapılan randomize bir çalışma, antioksidanların bir kombinasyonu ile desteklendikten sonra sedef hastalığı parametrelerinde önemli bir iyileşme görüldüğünü bildirdi: E vitamini, selenyum ve koenzim Q-10
Indian Journal of Public Health Research and Development’ın 2018 tarihli bir denemesi, standart bir fototerapi tedavisinin yanı sıra 500 mg C Vitamini takviyesi alan hastalarda sedef hastalığı semptomlarında önemli bir azalma olduğu sonucuna varmıştır.
Antioksidan tüketiminin sedef hastalığı üzerindeki etkilerine ilişkin daha fazla araştırma yapılması gerekiyor, antioksidanlar açısından zengin bir diyetin sedef hastalığı tedavisi için umut verici bir yaklaşım olabileceği fikrini destekliyor gibi görünüyor. Antioksidan açısından zengin gıdalar arasında çeşitli meyve ve sebzelerin yanı sıra kuru fasulye, fındık ve bitter çikolata da bulunur.
Kurkumin
Kurkumin, zerdeçal baharatından elde edilen polifenolik bir bileşiktir ve dünya çapında en çok satan takviyedir. Oksidatif stresi azaltmak ve sedef hastalarında artan fosforilaz kinazı inhibe etmek de dahil olmak üzere çeşitli mekanizmalar nedeniyle sedef hastalığını tedavi etme terapötik kabiliyeti açısından araştırılmaktadır. Gelişmekte olan araştırmalar sedef hastalığını t hücresi aracılı inflamatuar bir hastalık olarak sınıflandırır ve kurkuminin sedef hastalığı ile bağlantılı t hücresi inflamatuar belirteçlerin üretimini kesintiye uğrattığı, genel cilt iyileşmesine yol açtığı bulunmuştur.
Sedef hastalığı ve kurkumin üzerine yapılan çalışmaların çoğu in vitro olmasına rağmen, BioMed Research International tarafından yapılan bir 2015 klinik çalışmasında, 12 hafta boyunca topikal steroidlerin yanı sıra kurkumin ile takviye edilen 63 hastanın, sedef hastalığı semptomlarında önemli bir azalma gözlenmiştir.
Probiyotikler
İnflamatuar cilt koşullarıyla ilgili makaleleri okuduysanız, bağırsak mikrobiyomumuzun cilt sağlığı üzerindeki etkisi yeni bir kavram değildir. Kanıtlar, sıklıkla “bağırsak-deri” ekseni olarak adlandırılan ilişkiyi desteklemeye devam ediyor ve bu, sedef hastalığı tedavisi araştırmalarında da vurgulanıyor.
Deri florası çeşitliliğindeki bir azalmanın, psoriatik artrit riskinin artması da dahil olmak üzere sedef hastalığı semptomlarının kötüleşmesine yol açabileceği kaydedilmiştir. Sedef hastalarının iltihaplanmaya neden olduğu bilinen bağırsak mikrobiyom türlerinde bir artışa (firmicutes) ve iltihaplanmaya karşı koyan türlerde (Bacteroidetes ve Actinobacterial) bir azalmaya sahip olduğunu bulan 2016 vaka kontrol çalışmasında da gösterilmiştir.
Bağırsak mikrobiyom çeşitliliğini artırmaya yardımcı olmak için, sedef hastalarının probiyotik ve prebiyotik tedaviler gibi sağlıklı bir bağırsağı destekleyebilecek beslenme müdahaleleri yoluyla mikrobiyomlarını değiştirmeleri sıklıkla önerilir. Bunu gösteren, 2019 randomize kontrollü bir çalışma, hastaların %67’sinin, 12 haftalık bir probiyotik karışımla takviyeden sonra sedef hastalığının şiddetinde en az %75’lik bir azalma gördüğü sonucuna vardı.
Kaçınılması gereken yiyecekler
Sedef hastalığında hangi yiyeceklerden kaçınılması gerektiğini düşünürken, “gıda tetikleyicileri”, yani anekdot olarak sedef hastalığı semptomlarını şiddetlendirdiği belirtilen yiyecekler, başlamak için mantıklı bir yer gibi görünüyor.
Journal of Dermatology and Therapy’de yayınlanan 2017 ABD ulusal sedef hastaları anketi, aşağıdaki gıdaların sedef hastalığı için yaygın gıda tetikleyicileri olduğunu buldu: şeker (% 13,8), alkol (% 13,6), domates (% 7,4), glüten (% 7,2) ) ve süt ürünleri (%6). Tüm gıda tetikleyicileri arasında, alkol en güçlü korelasyona sahip gibi görünmektedir; kanıtlar, haftada iki ile üç alkollü içeceğin sedef hastalığının başlamasıyla ayrıca sedef aktivitesinde artış ve sedef hastalığına verilen yanıtın azalmasıyla bağlantılı olduğunu düşündürmektedir.
Dikkate değer başka bir beslenme değişikliği, sedef hastalığını potansiyel olarak şiddetlendirdiği gösterilen inflamatuar belirteç lökotrien B4’ün bilinen bir öncüsü olan araşidonik asit adı verilen bir omega-6 yağ asidi içeren kırmızı et ve yumurta alımınızı azaltmaktır. Kişisel olarak doğrudan bir rahatlama görmediğiniz veya tavsiye süreciniz tıbbi hekiminiz ya da beslenme uzmanınızla olmadıkça, tüm gıda gruplarını beslenmenizden çıkarmanızı doğru bulmadığımı da belirtmek isterim.
Deri mikrobiyomunuzun sağlıklı olması dileğimle…
Eczaci Dergisi’ndeki yazima buradan ulasabilirsiniz.
Uzman Diyetisyen Ezgi Öztürk Darici