Hem bir vitamin grubu hem de hormon olan D’yi yakından tanımaya ne dersiniz?

D vitamini, yaşam boyunca organizmayı etkileyen eski bir hormon olup, güneş ışınları, deri sentezi, ve biyolojik etkileri üzerine odaklanan makalede, D vitamini eksikliği ve sağlık üzerindeki etkileri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca, D vitamini düzeyini değerlendirme yöntemleri ve beslenmeyle alınan D vitamini kaynakları da ele alınmıştır.

D Vitamini ve Biyolojik Etkileri

  • D vitamini hormonunun tarihçesi ve insan organizmasındaki rolü.
  • D vitamini reseptörlerinin yaygın bulunduğu dokular ve hücre tipleri.

D Vitamini Eksikliği ve Sağlık Sorunları

  • D vitamini eksikliğinin küresel bir sorun ve pandemi olarak kabul edilmesi.
  • Eksikliğin nedenleri, özellikle güneşe maruziyetin azalması ve yaşam tarzındaki değişiklikler.

D Vitamini Kaynakları ve Öneriler

  • Besinlerde doğal olarak bulunan D vitamini kaynakları.
  • Özellikle risk altındaki grupların (yaşlılar, bebekler, cilt rengi koyu olanlar, belirli sağlık sorunları olanlar) takviye alımı ve öneriler.

D vitamini tüm yaşam boyunca organizmayı etkileyen en eski hormonlardan biridir.

 

İnsanlarda D vitamini ihtiyacının %95 kadarı güneş ışınlarının etkisiyle deride sentezlenmektedir. D vitaminin reseptör düzeyindeki etkisi aktif D vitamini sayesinde olmakta; D vitamini reseptörleri 30’dan fazla dokuda ve birçok hücre tipinde bulunmaktadır. Kandaki 25OHD3 düzeylerinin, Vitamin durumunun en iyi göstergesi olduğu kabul edilmektedir. 


D vitamini hormonu; antik çağdan bu yana bilinmektedir. İnsanlarda D vitamini ihtiyacının %95 kadarı güneş ışınlarının etkisiyle deride sentezlenmektedir. Böbrek dışı dokularda da 1-alfa hidroksilaz enzimi aracılığıyla 25(OH)D’den aktif D vitamini sentezi gerçekleşmektedir. D vitamininin reseptör düzeyindeki etkisi aktif D vitamini sayesinde olur. D vitamini reseptörleri 30’dan fazla dokuda bulunmaktadır. 


D vitaminin reseptör düzeyindeki etkisi aktif D vitamini sayesinde olmaktadır. D Vitaminin aktif formu olan 1,25-(OH)2D3’ün insan vücüdunda kemik, bağırsak, immün ve vasküler sistem ile pankreas beta hücreleri üzerinde bir çok önemli etkisi bulunmaktadır.


D vitamini reseptörü (VDR) özellikle D vitamininin aktif formuna bağlanan, nükleer reseptör ailesinin üyesi olan hücre içi bir hormon reseptörüdür. Çeşitli biyolojik etkiler üretmek için hedef genlerin spesifik nükleoti dizileri ile etkileşime girmektedir. D vitamininin
biyolojik etkilerini gösterebilmesi için VDR’nin ekspresyonu ve nükleer aktivasyonu gerekmektedir. D vitamini reseptörü vücutta hemen her yerde eksprese edilmekte ve tüm hücreler 1,25(OH)2D vitamini maruziyetine yanıt vermektedir. D Vitamini reseptörleri
30’dan fazla dokuda gösterilmiştir. Hemen her hücrede (beyin, kalp, mide, pankreas, deri, meme, T ve B lenfositleri, monositler, akciğerler vs.) VDR bulunmaktadır.


Vitamin D’nin klasik olmayan etkileri; hormon sekresyonunun regülasyonu, immün fonksiyonların regülasyonu, hücre proliferasyon ve farklılaşmasının düzenlenmesidir.


D vitamini eksikliği önemli sorunlara neden olabilir


D Vitamini eksikliği ve yetersizliği artık küresel bir salgın ve çağın pandemisi olarak kabul edilmekte; etki mekanizması nedeniyle eksikliği halinde birçok hastalık için önemli ancak önlenebilir risk faktörü olarak düşünülmektedir.


Bulaşıcı olmayan hastalıklar ekvatordan uzaklaştıkça artmakta ve D vitamin eksikliğinin ana nedeninin güneşe maruziyetin yeterli olmaması görülmektedir. Günümüzde yaşam tarzındaki değişiklikler (günün büyük kısmının içeride ve AVM’de geçirilmesi), cilt kanserini azaltmak için güneş koruyucularının kullanımı, kültürel ya da dini gerekçelerle kapalı kıyafetlerin giyilmesi ve küresel çevre kirliği; tüm dünyada D Vitamini eksikliklerinin artmasına sebep olmaktadır.


D Vitamini eksikliğinde aterosklerotik plak parçalanmakta, endotel fonksiyon bozulmakta, Paratiroid Hormon (PTH) düzeyi ve kan basıncı artmakta, arteryel sertlik oluşmakta, inflamasyon engellenememekte, CRP artmakta, arteryel tromboz gelişmekte, insülin sekresyonu azalmakta, Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi inhibe edilememekte, vasküler düz kas hücre çoğalması baskılanamamaktadır. Klinik çalışmalar kardiyovasküler sistemde D vitaminin sağlıkla ilgili yararlarını desteklemektedir.


Bulunduğunuz bölge D vitamini eskikliğinizi belirleyebilir Ülkelerin coğrafik konumları nedeniyle içinde bulunulan “enlemler”, D vitamini düzeyinin mevsimsel değişiminde önemli etkendir. Kış aylarında dünya yüzeyine daha az UVB ışını ulaştığı için 37° kuzey enlemi ve üzerindeki enlemlerde yaşayanlarda D vitamini eksikliği eğilimi yüksek olmakta, özellikle 56°00’ kuzey enleminde bulunan Danimarka’da Kışİlkbahar periyodunda D vitamini eksikliğinin sık olduğu rapor edilmektedir.


İngiltere’de yapılan bir çalışmada; kış ve bahar dönemlerinde erişkin popülasyonun %50’sinden fazlasında D vitamini yetersizliği, %16’sında da ciddi D vitamini eksikliği saptanmıştır.


Ülkemizde Ankara bölgesinde yapılan bir çalışmada ise; oldukça yüksek oranda (%51,8) D vitamini eksikliği ve %20,7 oranında D vitamini yetersizliği tespit edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü; mortalite oranları en zirvede yer alan 5 hastalığın (kardiyovasiküler hastalıklar, kötü huylu tümör ve kanser, solunum yollarını ilgilendiren akciğer hastalıkları ve enfeksiyonlar, tüberküloz ve diabetes mellitus); düşük serum vitamin D düzeyi ile ilişkili olduğunu bildirmektedir.


Son 20-25 yılda yapılan çalışmalarda; D vitaminin iskelet sistemi üzerinde bilinen etkilerinin (kalsiyum ve fosfor metabolizması düzenlenmesi ve kemik mineralizasyonu, raşitizm ve osteoporozu önlenmesi) yanı sıra otoimmun, nörodejeneratif ve psikiyatrik hastalıklar, kanser, immun sistem ile ilgili bozukluklar, metabolik sendrom ve diyabet gibi bir çok hastalıkla ilişkilendirilmekte; özellikle Kardiyovasküler hastalıkların oluşmasında D vitamini eksikliği ve yetersizliğinin, kardiyovasküler sistemin korunmasında ise yeterli D vitamin düzeyinin rolüne işaret edilmektedir. Deride yapılan veya diyetle alınan D vitamini biyolojik olarak aktif değildir. Diyet ve deriden elde edilen vitamin D öncelikle dolaşıma geçmektedir. Dolaşımda D vitamini bağlayıcı proteine bağlanarak depolanmak üzere dokulara ya da etkinleşmenin ilk adımı için karaciğere taşınmaktadır. Önce karaciğerde 25 hidroksilaz enzimi ile 25 hidroksivitamin D’ye [25(OH)D], daha sonra da böbreklerde 1 alfa hidroksilaz enzimi ile biyolojik olarak aktif form olan ve kalsitriol olarak da bilinen 1,25 dihidroksivitamin D’ye [1,25(OH)2D] dönüşmektedir. 1 alfa hidroksilaz enzimi D vitamini sentezinde anahtar enzimdir. Bu enzimin düzenlenmesinde parathormon (PTH), kalsiyum (Ca), fosfor ve fibroblast growth faktör 23 (FGF 23) rol oynamaktadır. 1,25(OH)2D ince bağırsak, böbrek ve diğer dokularda bulunan vitamin D reseptörleri üzerinden etkisini gösterir. İnce bağırsaktan Ca absorbsiyonunu arttırarak, böbreklerden de Ca kaybını azaltarak genel fonksiyonu olan kan kalsiyum düzeyini korur. Ayrıca 1,25(OH)2D vitamininin, hücre proliferasyonu inhibe edici, terminal diferansiasyonu uyarıcı, anjiogenezi inhibe edici, insülin üretimini uyarıcı ve renin üretimini inhibe edici biyolojik etkileri mevcuttur(4,28,29). D vitamini ve metabolitleri birçok dokuda bulunan 24 hidroksilaz enzim tarafından inaktive edilerek safra yoluyla atılmaktadır.


Kişideki vitamin D düzeyini değerlendirmek için yarı ömrü 2-3 hafta olan, hem vitamin D alımını hem de endojen yapımı gösteren 25(OH) D3 düzeyine bakılmalıdır. Çünkü bu değer hem deride sentezlenen hem de oral yolla alınan D vitamininin toplamını göstermektedir. Biyolojik aktif form 1,25(OH)2D3 ideal ölçüm için uygun değildir. Çünkü yarı ömrü 4-6 saat kadar kısa ve dolaşımdaki düzeyleri 25(OH)D’den 1000 kat daha düşüktür. D vitamini eksikliği ve yetersizliğinin tanımlanması ve 25(OH)D3 düzeyinin normal aralığının saptanması için birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların ışığında; 25(OH)D3 düzeyi 20 ng/mL’den düşük ise D vitamini eksikliği, 21 ile 29 ng/ mL arasında ise D vitamini yetersizliği, 30 ng/ mL’den yüksek ise yeterli düzey (tercih edilen aralık 40-60 ng/mL) ve 150 ng/mL’den yüksek ise D vitamini intoksikasyonu olarak kabul edilmektedir.


Çok az gıdada doğal olarak D vitamini bulunur.


Somon ve uskumru gibi yağlı balıklar en iyi D vitamini kaynakları arasındadır. Sığır karaciğeri, peynir ve yumurta sarısı az miktarda sağlar. UV ışınları altında yetiştirilen mantarlar da bu vitamini içerebilir. Zenginleştirilmiş yiyecekler ve içecekler, beslenmemizdeki D vitamini ihtiyacımızı karşılamaya yardımcı olabilmek için üretilmiştir. Çoğu süt ve süt ürünü, tahıllar, portakal suyu benzeri içecekler D vitamini ile zenginleştirilmiştir. Ürünün D vitamini içeriği için besin değerleri etiketini kontrol etmek her zaman iyi bir uygulamadır.


Yaşlı yetişkinler, emzirilen bebekler, koyu tenli insanlar, karaciğer hastalığı, kistik fibroz, çölyak hastalığı veya Crohn hastalığı dahil olmak üzere belirli tıbbi durumları olanlar, obezitesi olanlar veya gastrik bypass ameliyatı olanlar takviye olarak D vitaminini almaları çok daha büyük bir önem arz etmektedir. Kandaki D vitamini değerinin 20ng/ml altında olması durumunda ciddi düzeyde yetersizlikten bahsedilebilir. Buna bağlı olarak günlük alımı önerilen dozların bir sağlık profesyoneli tarafından planlanarak bireye uygulanması daha doğru olacaktır.


Eczaci Dergisi’ndeki yazima buradan ulasabilirsiniz.


Uzman Diyetisyen Ezgi Öztürk Darici